Post-dijital sanatçı humanoise (Taketo Kobayashi), Mimaki’nin tam renkli 3D baskı teknolojisini kullanarak dönüştürücü sanat eserlerinin fiziksel sınırlarını zorluyor. Amsterdam’daki ilk sergisi (“Digital G-O-D”) sonrasında, 3D baskının yaratıcı sürecinin merkezinde nasıl yer aldığını anlatıyor.
- 3D baskı teknolojisini sanatsal pratiğinize ne zaman dahil etmeye başladınız?
Boş karton kutulardan robotlar yaparak büyüdüm, bu yüzden CG yazılımı kullanmaya başladığımda, zaten yaptığımın doğal bir uzantısı gibi hissettirdi. Aslında 3D baskıyı 90’lardan beri biliyordum ama o zamanlar birine sahip olma ve işletmenin maliyeti çok yüksekti. Kendi sanat eserimi ilk kez 3D bastırdığım zaman, 2011 yılında sanatçı Sense ile birlikte geliştirilen ve üretilen bir sanat iş birliği projesi olan XSENSE için oldu; burada Tokyo Metropolitan Endüstriyel Teknoloji Araştırma Enstitüsü’nde naylon SLS yazıcı kullandım. Ekranda sadece gördüğüm 3D verilerin aniden fiziksel bir forma girmesini görmek inanılmaz bir duyguydu ve hâlâ öyle.
Mimaki’nin 3D yazıcısını neredeyse şans tesadüfü olarak kullanmaya başladım. 2017’de, Mimaki 3DUJ-553’ü piyasaya sürdükten kısa bir süre sonra, şirket Osaka’da ‘Ultra Modelers’ adlı bir 3D sanat sergisi planlıyordu. Sanatçılardan biri olarak katılmaya davet edildim ve serginin düzenlenmesine de yardımcı oldum.
- 3D baskıyı sizin gibi deneysel yaratıcılar için bu kadar heyecan verici ve benzersiz bir araç yapan nedir?
Geleneksel heykelde her zaman malzemeyle nasıl davrandığı ve sahip olduğunuz araçlarla nasıl çalışılacağı konusunda pazarlık yaparsınız. 3D baskıda, özellikle CG yazılımında tasarlarken, fiziksel kısıtlamalardan neredeyse tamamen kurtulmuş olursunuz ve el ile veya geleneksel araçlarla yapılması neredeyse imkânsız olan formlar yaratırsınız. Örneğin, karmaşık iç geometrilere sahip içi boş yapılar veya binlerce hatta milyonlarca küçük bileşenden oluşan parçalar.
Tabii ki, parçayı gerçekten bastığınızda, yerçekimi ve malzeme dayanıklılığı tekrar devreye giriyor çünkü yapı, duvar kalınlığı, destekler gibi konuları düşünmeniz gerekiyor, ancak tasarım aşaması çok daha özgür. 3D baskının hem yaratıcılığımızı hem de sanatçı olarak düşünce tarzımızı ilerletmeye yardımcı olduğunu gördüm.
- 3D baskı ile çalışırken yaratıcı sürecinizi anlatabilir misiniz?
Her 3D yazıcının kendine özgü tuhaflıkları ve güçlü yönleri var, bu yüzden bu özellikleri anlamak ve tam potansiyelleriyle kullanmak hayati önemde; ben bunu sadece bir araç değil, sanatsal süreçte bir iş birlikçi olarak görüyorum. Yüksek kaliteli sanat eserleri yarattığımda, özellikle karmaşık dokulara sahip veya tam renkli olanlara, Mimaki’nin tam renkli 3D yazıcılarını kullanıyorum. Mimaki’nin Pure Clear Ink ile birlikte kullanılan 3DUJ-553, birçok işimi tanımlayan net ve şeffaf unsurları yaratmak için özellikle etkili.
Bununla birlikte, 3D baskı konusunda uzmanlaşmış şirketlerle sık sık iş birliği yapıyorum; çünkü onların uzmanlığı teknolojiyi yaratıcı ve beklenmedik şekillerde daha da kullanmama yardımcı oluyor. Onların cömert desteği, sadece kendim için değil, bu araçların neler yapabileceğini göstermek için sınırları zorlamaya ve yaratmaya devam etmem için büyük bir motivasyon kaynağı.
- Çalışmalarınızın kendine has ve tanınabilir bir estetiği var. Onu benzersiz kılan nedir ve 3D baskı teknolojisi bu vizyonu tanımlamaya nasıl yardımcı oluyor?
Estetiğim, Jomon dönemi Japonya’sının animistik ruhunun, manga ve anime gibi çağdaş Japon alt kültürlerinin ve dijital teknolojilerle yaratılan psikedelik bir duyarlılığın birleşimi. Jomon dönemi (yaklaşık 15 bin ila 3 bin yıl önce) Japon tarihinde genel olarak barışçıl bir dönemdi ve bu dönemde inanılmaz derecede karmaşık çömlekler yaratıldı. Bu yüzden benim için, bu antik tasarımları modern dijital teknolojiyle birleştirmek, ‘çağdaş sanat’ı tanımlayan şey.
Mimaki’nin tam renkli 3D yazıcısını kullanmaya başlamadan önce, odağım daha çok şeklin kendisiydi. Ama tam renkli teknoloji yeni bir kapı açtı ve işime daha fazla psikedelik enerji katmamı sağladı. Artık hem fiziksel hem de ruhani olanı canlı, detaylı renklerle ifade edebiliyor, fikirlerimi yepyeni bir şekilde hayata geçirebiliyorum.
- Yakın zamanda Amsterdam’daki Dijital G-O-D sergisini küratörlük ettiniz. Avrupa çıkışı olarak, ziyaretçiler tarafından nasıl karşılandı?
DIGITAL G-O-D Amsterdam’daki çoğu ziyaretçi, sergilediğimiz türden baskı teknolojisiyle, özellikle tam renkli 3D baskıyla hiç karşılaşmamıştı. Bu yüzden, onların sanat eseriyle sadece görsel olarak değil, aynı zamanda maddi düzeyde de etkileşim kurmalarını görmek beni çok mutlu etti. Örneğin, şeffaf kabuğu ve içindeki detaylı yapısıyla kaiju parçam çok dikkat çekti, bazıları onun camdan yapıldığını bile sanıyordu.
Kişisel olarak, Japon alt kültürlerini yurt dışında sergileyerek bu kültürel değişim anlarını yaratmanın işime taze bir bakış açısı kazandırdığını ve beni daha fazla uluslararası projeye yönelmemi sağladığını düşünüyorum.
- “Post-digital” bir sanatçı olarak, 3D baskıyı diğer teknolojilerle birleştiriyor musunuz?
Evet, post-dijital bir sanatçı olarak, teknolojinin ön saflarında kalmak ama aynı zamanda bunu sorgulamak sorumluluğunu hissediyorum. Son zamanlarda, teknik olarak ruhsuz bir şeye, örneğin dijital verilere bir ‘ruh’ koyma fikriyle ilgilendim. Japonya’da bazı nesnelerin ruh sahibi olduğuna inanılır; örneğin ‘tsukumo-gami’, yıllar sonra ruh kazanan eski aletler veya ev eşyaları. Ruhu olan neyin ruhu olmadığı fikrini keşfetmek için dijital ve analog süreçleri birleştiriyorum. Bir proje için, modelleme yapıştırıcısı kullanarak tuval üzerinde dokulu bir taban katmanı şekillendirdim, ardından Mimaki’nin JFX200 düz tablalı yazıcısıyla yapay zeka tarafından oluşturulan görüntüyü üstüne bastım. Sonuç, dijital estetiği el yapımı, fiziksel bir temele dayanan bir melez gibi hissettiriyor.
- Sanat dünyasında 3D baskının geleceği neler getirecek?
Bence sanat dünyasında 3D baskının geleceği, sanatçılar olarak rolünü nasıl yeniden çerçevelediğimize bağlı. Şu anda birçok geleneksel galeri, 3D baskıyı tasarım ve prototiplemeyle bağlantılı ve geleneksel zanaatın ‘ruhundan’ yoksun olarak görüyor. Ama bu görüş şimdiden değişmeye başladı.
Uygulamamda bunu bir tür ruhani mekanizma olarak kullanıyorum; antik animizmi en son teknolojiyle geri getirmenin bir yolu. Bence gelecek bu tür bir birleşmede yatıyor: algoritmalar, plastik ve kod kullanımı, tıpkı binlerce yıldır kil kullanarak heykel yarattığımız gibi.
Bence posthumanizm, neo-spiritüellik ve tekno-animizm içindeki deneysel eğilimler popülerleştikçe ve sanatçılar baskıların sadece hassasiyetinden ziyade baskıların maddiliğine — dokularına, kusurlarına ve fiziksel varlığına — vurgu yapmaya başladıkça 3D baskı daha belirgin bir rol üstlenecek.
- Yaklaşan planlarınıza dair bize bir ön bakış verebilir misiniz?
Amsterdam’da gördüğümüz başarıdan sonra, ortak küratörüm Chinny ile Dijital G.O-D’yi Avrupa turuna çıkarmak, büyük şehirleri ziyaret etmek ve daha harika sanatçılarla iş birliği yapmak hakkında konuşuyoruz. Her zaman deriz ki: Hayal edebiliyorsak, gerçekleştirebiliriz, o yüzden takipte kalın!














































